26 Şubat 2011 Cumartesi

Günlük

 Fırtınanın yüzsüzce pencereleri zorlayarak arı vızıltısı kılığında evin içine dolduğu bir şubat günü, akşamüstü. Salon soğuk,karanlık ve sessiz. Karşımda ellili yaşlarında ama yaşını  ustaca saklayabilmiş bir kadın oturuyor. Kahve fincanı bu kadının elinde bir sağa bir sola dönüyor. Bense gözlerimi onun yüzüne dikmiş, pür dikkat her bir mimiğini inceliyorum. Çehresini sıyırıp geçen gölgeyi yakalıyorum. Kaşları çatılarak karanlık düşünceleri bulaştırıyor üzerime. Ela gözlerindeki beneklerde korku açıkça büyüyor. Çok kısa bir anda olup bitiyor bunlar.Hemen ardında set çekiyor ifadesinin önüne. "Eee anne?" diyorum sesime umursamaz ve inançsız bir ton vermeye çalışarak. Sağ yanağına doğru yükselen dudağı çarpık bir gülümseme yaratıyor. Kararsızlığını saklamaya çalışarak "Mmm" dediğinde ben iyiden iyiye sabırsızlanıyorum. Önemsediğimi belli etmemek için gözlerimi annemden ayırarak elimdeki işe odaklıyorum. Hırkamın kopmuş düğmesini dikmeye devam eder görünüyorum. Ama kalbim, aşağı kattan bile duyulabilecek müthiş bir gürültüyle çırpınıyor. "Bir yılan var" mırıltısı uğuldayan sessizliği delip geçerek hızla gelip parmağımı yakalıyor. "Ay!" diyerek batan iğnenin verdiği acıyla irkiliyorum ve elimdekiler istemsizce yuvarlanıyorlar kucağımdan aşağı. Annemse nereden çıkıp geldiği belli olmayan o aldırmaz ifadeyi takınıvermiş birdenbire. Beni şöyle bir süzerek devam ediyor :" Şu an uykuda bu yılan. İçi kötülüklerle dolu, arada bir buharlaşan fesatlığı, derin bir nefreti var. Uzaktan gözlüyor seni. Öylece yatmış izliyor. Şimdilik bir zararı yok ama çok yakınında." yutkunarak duraksıyor. Karanlıkta okumaya çalışan biri gibi gözlerini zorlayarak önündekini görmeye çabalıyor."Neredesin sen böyle... Kalabalık bir yer ve sırtında baykuş taşıyan bir kedi var. Ama şaha kalkmış bir at gibi.." Söylediklerine fazla anlam veremesem de ağlamaklı oluyorum, yüreğimi bir huzursuzluk sarıyor. "Bir de kocaman bir elma var" diyor neşelenerek "Yepyeni bir aşk. Neyse sıkıldım, bu kadar işte" diyerek fincanı tabağa koyuyor. Elimde fincanla mutfağa giderken kapının camından yansıyan görüntüsüne gözüm takılmasa belki içimdeki telaş buharlaşıp gidebilirdi. İşaret parmağını bükmüş kemirirken görüyorum onu, başını hafifçe yana yatırmış. Bunu çıkmaza girdiği nadir anlarda yaptığını biliyorum. Gerçekte neler gördüğünü ya da ne anlamlar çıkardığını soramayacak kadar korkağım ben...