28 Kasım 2011 Pazartesi

Öksüzler

Sevgili Ushan Çakır bu oyundan çıkartılmasaymış her şey çok daha güzel olacakmış. O; ruh hastası, histerik kardeş rolü için biçilmiş kaftan. Bir insan hem psikopat hem masum olabilir mi canım? Valla Ushan oluyor. Çocukcağız in-yer-face akımının içinde dura dura etkilenmiş hatta akımın kendisi haline gelmiş olabilir. İnsanın devamlı büründüğü bir karakterden, üstelik bir de felsefesini benimsemişse, etkilenmemesi mümkün mü? Tabiki dizi setinde yaptıklarını destekliyor değilim zira bir kadına karşı şiddet gösterilmesini hangi vicdan sahibi aklı başında insan destekleyebilir? O zaten bu hareketle kendi hayatını, kariyerini yine kendi elleriyle kararttı. Dot ekibi de haklı olarak üstüne düşeni yapıp onu oyundan çıkardı. .Gösterilecek tepkilere karşı öngörülü olmak lazım gelmesinin yanı sıra zaten oyunlarının içeriği dolayısıyla da eleştiri bombardımanına tutulmaları an meselesi olduğundan yaptıklarını doğru buldum.  Şiddet olsun ensest ilişkiler olsun korkulan, yokmuş gibi yapılan her şeyi yüzünüze yüzünüze vurup sizi allak bullak ediyor olsalar da kendi içlerinden birinin gidip bir kadını darp etmesini destekleyecek değiller elbet. Amaçlarının bir nevi yüzleştirme, karanlık bıraktığımız yerlere ışık tutma ve bizi bunlar üzerine düşündürmek olduğunu sanıyorum. Hiçbir şehir tiyatrosundan böyle sarsıla sarsıla çıktığımı ben anımsamıyorum. İçinde duygu sömürüsü yok, kalıplar yok. Ve aklıma hep o soruyu getiriyor: Ben olsam ne yapardım?
Ushan'ın yerine oyuna aldıkları Yusuf Akgün'ün de hakkını yememek lazım. Suratının zaten insanı ürküten bir yanı var üstelik bu zorlu role kısa zamanda iyi adapte olmuş. Yine de tam benimseyememiş gibi geldi rolünü ya da ben onu benimseyemedim.Hep Ushan'ı düşündüm ah dedim sen olsan şimdi ne döktürürdün o doğal tavırlarınla bizi oyunun içine iyice çekerdin.  Ne diye yedin şu b**u? Diğer oyuncular mükemmeldi zaten. Mimikleri, konuşmaları, sanki sahnedeki halleri dışında davranmaları mümkün değilmiş gibi geliyor insana. Ah be Çakır! Seni de orada görmek gözlere şenlik olacaktı. Karakterin hakkını verecek, karakterin kendisi oluverecektin kesin!

24 Kasım 2011 Perşembe

pam pam pam PAAAM pam! Korkuyor musun ayışığı altındaki bu maskaralardan? SÖYLE dürüst ol! hişt hişt!  rampampam pam! Korkma gel, seveceksin. Gözlerini AÇ! AÇ gözlerini!  Geçmiş burada kaybedecek seee-siii-ni! Hişşşşt... Kaybedecek burada geçmiş. iii-zi-niii. Titriyorsun... Korkacak... hiçbir şey yok. pampampam PAAAAM! Bu maskenin altında gözlerden başka.. başka hiçbir şey yok. DİPSİZ! Parıldayan kuu-yuu-lar! ha-ha-ha! Anılar varsa!  boynunda zincirler! Korkma hişş hişş! Lup lup lup foşş foşş işte! işte ya batıyor dünya!  raks eden maskaralar taşır seni ayışığının...yoluna.

18 Kasım 2011 Cuma

Bütün bozuk paralarımı veriyorum kadına. Beş karış suratla "En sevmediğim paraları verdin" diyor. "Başka param yok" deyince iyice suratı asılıyor "100 lira versen bozsak daha iyiydi" Suratına bakıyorum geri zekalının. Sadece bakıyorum sonra çıkıp gidiyorum. Yürürken, o ses tonunu "sen" diye hitap edişini düşünüp, düşündükçe sinirleniyorum ve işte o an geliyor. Kan ellerime yüzüme bütün vücuduma süratle hücum ediyor, adeta birkaç derece ısınıyorum. Sanki beynim kaynamaya başlıyor gözümü bulutlar sarıyor. Dönüyorum. Geldiğim yolu geri yürüyorum. Soluklarım hızlı ama yavaş hareket ediyorum. İçeri giriyorum gidip kadının önünde dikiliyorum. Ahmak ahmak suratıma bakıyor ben gülümsüyorum kaşlarını çatıyor. Öne doğru eğilip "Gözlerime iyi bak. İYİCE bak gözlerime" Aptal gözleri yüzümde bir anlam aramaya çalışıyor. Sağ yanımda öylece sarkan kolumu kaldırıyorum, avcum sımsıkı kapalı. Yumruğumu bütün gücümle, rastgele suratına savuruyorum. Burnu çıtırdıyor kemiklerim altında, bağrarak yere kapanıyor. Adrenalin aniden, önce kalbimi sonra bacaklarımı sarıyor. Kendimi hemen dışarı atıp yokuş aşağı koşmaya başlıyorum, bütün gücümle. Hayal edebileceğimden çok daha hızlı koşuyorum ama en ufak bir dikkatsizliğimde yere yapışıp kafamı yarabilirim. Birbirine dolanacak sanki her an bacaklarım. Arkamdan "Dur!Yakalayın şunu!" diye bağırışan adamlar duyuyorum peşim sıra koşuyor olmalılar. Sokağın sonu üçe ayrılıyor, ortadaki yol aşağı, iskeleye iniyor. Sola dönüyorum. Saçlarım sağa seyirtip bütün suratımı örtüyor. Bir an yere kapaklanacak gibi oluyorum sonra saçlarımı savurup aynı hıza iki saniye içersinde tekrar kavuşuyorum. Ciğerlerimde nefes kalmıyor. Bir pasajın içine atıyorum kendimi. Girişin hemen yanına kapının ardına saklanıp bekliyorum. Her şey sakin, bağrışlar koşturmacalar yok. Cayır cayır yanıyorum, heyecandan mı koşmaktan mı yoksa ikisi birden mi? Uzunca bir süre bekliyorum orada, ne kadar zaman geçirdiğimi kestiremiyorum. Aklımda hiçbir şey yok. Sadece o an, o muhteşem an. Sanki tüm dünyadan çıkarmışım hıncımı, öfke kalmamış içimde. Gülmeye başlıyorum, kahkahalarla gülüyorum, bu bir ilk benim için.

15 Kasım 2011 Salı

Sadece İki Yol Anca Hatırlanır

Yerden tavana dek uzanan pencerelerin yarısı stor perdelerle örtülü. Sağ köşede uzunca ayaklı bir lamba ve yanında koca bir saksı içinde fil kulağı. Cilalı parkeler çıplak. Pencerenin hemen karşısında kapı ve yanında bir manzara resmi. Arada kalan kısımsa oldukça sade. Bir masa ve masanın bir tarafında patron koltuğu öbür tarafında çift kişilik deri koltuk.İlkinde, ipli gözlüğüyle sarışın, orta yaş üstü bir kadın oturuyor. Öbüründe ipince, derisi saydammışcasına kemikleri görünen biri. Kısa siyah saçlarının keskinleştirdiği sert yüz hatlarından, yüzündeki ifadesizlikten cinsiyetini kestirmek mümkün değil. Sarışın kadın kollarını masada birleştirmiş, öbürü sağ elini sol avcunun içine koymuş. Biri öbürüne bakıyor, öbürü yere ve düşünüyor. Derin, rahatsız edici bir sessizlik hakim. Siyah saçlı, sağ ayağını parmak ucundan kaldırıp daireler çiziyor, duruyor. Ayağını sağa sola çeviriyor. Sarışın, çenesini kenetlemiş sabırla bekliyor. Sonunda büyük koltukta oturan, yüzünü kaldırmadan, önce tek düze daha sonra giderek yükselen ses tonuyla konuşmaya başlıyor ve böylece ölüyor sessizlik. "O gün uyuyakalmışım otobüste. Rüyamda ciğerlerim delinmiş, aldığım her nefes başkalarına gidiyor. Tanıdığım tanımadığım.. Bakıyorum bana bir şey kalmıyor.Boğuluyorum, bir kez sadece bir kez diyeceğim ama sesim çıkmıyor onlar devam ediyor beslenmeye. BENİM nefeslerimden." Duraksıyor, doya doya derin bir nefes alıp gözlerini sıkıca yumuyor sonra aniden açıp o ürkütücü, vahşi bakışlarını kadına dikerek anlatmaya devam ediyor. "Afallamış bir halde kalktım, başım dönüyordu. O s**tiğimin insanları yine hepsi bana bakıyordu! Nereye gitsem nasıl giyinsem ne yapsam o s**ik bakışlar her daim üzerimde!" Burun delikleri genişliyor, alt çenesi öne doğru kayıyor. Karşısındaki kadın ellerini masaya koyup çaktırmadan tırnaklarına göz atıyor. Gördüğünden memnun, tekrar karşısındakine dönüyor. O ise sinirlendiği gibi ani sakinleşmiş, gözleri manasız bir köşeye takılı, duruyor. "Sesler bir an tamamen kesildi, hiçbir şey duymadım. İndim otobüsten, ulan dedim, şu otobüsü kullanan herif olsam bin kat mutlu olurdum.Yapamıyorum yani olmuyor. Erkekler pis pis bakar kızlar ciyak ciyak bağırır... Ne olacağım? Sonra işte çok sık uğradığım bir bar.." Söylediğinden rahatsız olup duraksadıktan sonra ağzını yamultup elini hızla sağdan sola savurarak "Aman be" diye mırıldanıp hikayesine devam ediyor. "Yani.. Her şey nasıl loş ortamda güzelse,bütün b**ktan şeyleri nasıl estetik gösterebiliyorsak falan filan hayatı da o açıdan görmeyi seviyorum.Öyle oradan başka yerden. Anca güzel geliyor bana. Katlanabiliyorum . Amuda kalkıp görmek gibi, alışılmış dışı." Yüzünde bir tebessüm oluşmaya başlamış, ayağa fırlıyor ve pencerenin önünde volta atmaya başlıyor. "Bu... Nerede biteceğini bilmediğim, dünyanın cehennemine uzanan bir çukur. Bazen bir şeylere çarptığımda , bitti sanıyorum ama..." Aniden duraksayıp kocaman adımlar atarak sarışının dibine geliyor ve hızlı hızlı, büyük bir heyecanla "Öyle derindir ki, düştükçe düşersin sonu geldi sanırsın asla bitmez. Elini bir kez daldırdın mı kendini kurtarmak için aynı darbeleri tekrar tekrar alır düşersin. Milletin ruhu duymaz." diyor ve ardında gelen ahmak sessizliğin içinde bir süre bekliyor. Sonra yine ani, kendini koltuğa bırakıyor sırt üstü, yorgun. Elleri iki yanına düşmüş bekliyor. Boğazını temizleyip gözlüğünü indirerek sonunda sözü alıyor orta yaş üstü. " Adsız Alkolikler Derneğini duymuş muydun Siyahcım? Orada çok yardımcı oluyorlar. Yaşlı, genç birçok kişi senin gibi başından geçenleri paylaşıyor. Sıcak bir ortam çok faydalı ve..." Siyah, yüzü korkuyla çarpılmış, şaşkınlıktan gözleri kocaman açılmış bağrıyor "Hiç mi dinlemiyorsun anlamıyorsun beni be kadın! Alkolik olduğumu nerden çıkardın? ULAN hepinizin hepinizin ben var ya..." Masadaki kalemliğe sol eliyle kuvvetli bir tokat savuruyor ve ince uzun bacaklarını yine büyük büyük açarak çıkıp gidiyor. Hışımla çarptığı kapının rüzgarı masadaki kağıtları havalandırıyor. Sarışın, eli göğsünde derin soluklar alarak koltuğuna yaslanıyor. "Ay... ay delirmiş bu.. Vallahi delirmiş bu! Aynı babası!"

5 Kasım 2011 Cumartesi

saçma bir uydurmaca bir atmaca

Gıcırdayan tahta kapıyı itekleyip içeri giriyorum. Loş, gürültülü ve kalabalık.Sigara dumanından göz gözü görmüyor. Herkes yine son derece ahmak. Müzikler de bok gibi. Yine keyifsiz bir akşam anlayacağınız. Pencere kenarına gidip duvara yaslanıyorum ve dışarıyı izliyorum kollarım sımsıkı birbirine kenetlenmiş halde. Arkadaşlarım beni birileriyle tanıştırıyor herkes gevşek gevşek elimi sıkıyor, kimsenin yüzüne bakmıyorum doğru düzgün. Sonunda bir el sımsıkı kavrıyor avcumu, meraklı gözlerim aniden kalkarak kimmiş bu diye dikiliyor karşıdakinin yüzüne. Çarpılıyorum, düşüyorum, dağılıyorum sanki o an. Hayatımda hiç bu kadar siyah, bu kadar koyu gözler görmemiştim. Keşke daha iyi tarif edebilsem , bir yolu olsa bunun. Okyanus etkisi gibi. Aynada gittikçe çoğalan görüntümü yakalamaya çalışıp sonsuzluğun içine düşmek gibi. Sonu olmayan bir kuyuya bakıp başım dönerek yuvarlanmak, gondola bindiğimde içimin çekilişi, tam uykuya dalacakken düşüyormuş hissiyle sıçramak, döne döne giden içine çeken girdaplara düşmek...  "Merhaba" diyor "İyiyim" diyorum sonra utanarak başımı öne eğiyorum. Hem Yakışıklı Hem Espirili Aynı Zamanda Çapkın Olmayan Entelektüel Çocuk gülüyor evet evet bana gülüyor! "Ne konuda iyisin?" "Çok iyi gazete okurum." Kısa bir an düşünüyorum. "Evet bir de iki saniyede en toplu odayı darmadağın edebilirim." Gözleri yarı hayran yarı şaşkın açılıyor-belki de meziyetlerimi böyle sıralayarak kendimi hemen övmemeliydim- "Vay etkilendim gerçekten. Benimle evlensene?" "Olmaz evliliğe karşıyım saçma buluyorum." "Eğlenceli olur hadi gidelim" Elele yürüyoruz sokakta, çok sevimliyiz. O gün her şeyi ama her şeyi, kendime ait ne varsa, bırakıyorum. Geçmişimi geleceğimi hayallerimi düşlerimi derslerimi odamı  arkadaşlarımı sokağımı depresyonlarımı mutluluklarımı posterlerimi babaannemin resmini mumlarımı dergilerimi kıvrılıp bükülmüş çizilmiş kitaplarımı kendim monte ettiğim masamı sandalyemi gömme dolabımı giydiğim giymediğim eski yeni güzel ve beni çıldırtan kıyafetlerimi filmlerimi laptopımı telefonumu koltuğa uzanmış televizyon seyreden canım annemi tek başına yürüyen babamı işten yorgun argın dönen ablamı gidilmiş gidilmemiş ve gidilecek tiyatrolarımı loş banyoyu...hepsini hepsini terk ediyorum. Sadece bir çift karanlık göz alıyorum yanıma.
İkimize ait, bu yeryüzünde hiçbir şeyin olamayacağı kadar sağlam surlarla çevrili bir gezegen yaratıyoruz.. Birçok yer geziyor, değişik şeyler tadıyor kimi zaman aç kalıyoruz, üşüyoruz, sırılsıklam terliyoruz. Birçok değişik insan tanıyor  her gece farklı bir yerde uyuyor tehlikeler atlatıyor ve çok, çok gülüyoruz. Bazen  bağıra çağıra ağlıyorum o da bana sarılıp hıçkırıyor, sarsılıyor. Sohbet ediyoruz. Ama asla, asla önceki hayatımızdan, geçmişten bahsetmiyoruz. Hiç konuşmadan saatlerce birbirimizin gözlerini incelerken, hep o siyahlığın içinde neler vardır diye hayal ediyorum. Ona hayatlar uyduruyor, başrolü oynadığı hikayeler kurguluyorum. Sormadım hiç sormadım, merak etmediğimden değil ama bilmek istemediğimden. .Korktuğumdan. Bir ömürlük zaman geçirdikten sonra ben daha hala merak ediyorum onun ne çeşit ne denli ağır bir mutsuzluğu vardı ki hiç tanımadığı biriyle gitmeyi göze aldı? Neler gördü, uçurumundan ne kadar çok acı ve gözyaşı yuvarlandı acaba? Birini sevmiş miydi?
Şimdi sıcak sudan mıdır yaşlılıktan mı buruşmuş parmaklarıyla yüzüme dokunuyor...
Ben hala kendimi dipdiri, genç hissediyorum ve ona gülümsüyorum. Yine o tanıdık gözlerde hipnotize oluyorum, bir ışık ararcasına simsiyahlığa bakarken kendi yansımamı da görüyorum. Bu kez ben de varım o gizemli büyülü sonsuzlukta. Sarhoş oluyorum mutluluktan.
Şimdi bu gaz yağı kokan soğuk odada birazdan yanına uzanacağım ve fazla yaşlanmadan, hastalanmadan sadece bir alev evet ufak bir kibritle ne varsa bütün sırları, yolları aydınlatacağım. Bir anlık, sonra uykuya dalacağım ve zamanın yaşanan başka bir anına düşeceğim, bu kez o olacağım.
Şirince,Türkiye. 2020