29 Ekim 2011 Cumartesi

Ak'la Kara

Dik merdivenleri inerken babamın söylendiğini işitiyorum: " Getirdin bizi uyduruk yere" Bir şey demiyorum zira benim de ilk gelişim. Risk almadan bilemezsiniz; yeni bir yer, yeni bir lezzet, yeni herhangi bir şey nasıldır. Kötü çıkma ihtimali ne kadar hazırlıklı olsanız da mevcut. Peşinizde sürüklediğiniz başkaları da varsa kişi sayısı kadar katlanıyor riskiniz. Merdivenlerin bitiminde insanlar ellerinde içecekleriyle dikiliyor ve bizi inceliyorlar. Biz de adımımızı atar atmaz bu ufak mekanı incelemeye başlıyoruz.  Ben yeniyim diye bağırıyor eşyalar, her şey yalın. Duvarda asılı maskeler, tahta sandalyeler ve yeri boydan boya kaplayan kırmızı halı hoşuma gidiyor. Ufak büfeyi görünce birbirimize bir bakış atmamız yeterli oluyor.
Elimizde zavallı çikolataların parçalanmış kıyafetleri, salona geçiyoruz. İçerisi çok daha şık. Parlak altın renkli duvar kağıtları, antika koltuklar, dolaplar, eski bir radyo. 1950 lerin ortasına düşmüş gibiyiz. Yüksek belli uzun eteğinin üstüne giydiği gömlek-kemer ve at kuyruğu yapılmış saçlarıyla bir kadın giriyor içeri. Dışarıda kar var rüzgarın uğultusunu duyuyoruz. Şöminenin önünde ısınmaya çalışırken olaylar da böylelikle başlamış oluyor...
Babamla olmanın özelliklerinden biri (artık avantaj mı dersiniz dezavantaj mı size kalmış) , her şeyi önceden kestiriyor olması. "Şimdi o çekmeceyi açacak içinden palyaço çıkacak" derse saçmalama dememeyi öğrenmek gerek. Bir şekilde biliyor işte! Dolayısıyla aramızda kimin katil olduğunu anlayıveriyor. Bense aldatmacalara kanıyorum, kendisi bir dedektif olsa da sevgili kızına vermemiş bir ipucu!
Onun memnuniyetini görmekten -kendi memnun oluşum onun olması kadar mühim gelmiyor- mutluyum. Yokuş aşağı inerken rüzgar yüzümü parçalıyor olsa da gizemli bir şeylere odaklanarak sıkı sıkı montuma sarınıyorum. " Sende kansızlık var" diye laf etmesini istemediğimden gıkımı çıkartmıyorum.
Nihayetinde, bir pişmanlık yok ikimiz de çok beğeniyoruz Agatha Christie'nin oyununu. 60 yıl önce gerçek bir cinayetten esinlenerek yazılmış. Oyunculuk, köstümler hepsi güzel.
Zihnimde Fare Kapanı'nın melodisi çalmaya devam ederken, benim katilimi de bilebilecek mi acaba babam, merak ediyorum.