21 Aralık 2011 Çarşamba

Maskeli Balo

Oldum olası korkutur beni bu yol. Hele akşamları. Terkedilmiş eski püskü binalar büyük bir gizemle ve küskünlükle durur. İnsansızdırlar. Rüzgar onlara korkunç ve keyifli ıslıklar çaldırır. Yalnızca eksik olmayan birkaç serseri vardır sizi rahatsız etmeye her daim hazır. Koca sokakta işlevini yerine getiren bir tek lamba bulunur. Gariban gariban anca kendi etrafını aydınlatır, o da sonudur sokağın. Günlerden bir günün bir akşamı, işte yine girdim bu sokağa. Ellerim cebimde, başım öne eğik. Görünmezliğime tamamen ters düşen topuklu ayakkabılarım çınlatıyordu ortalığı. Issız duvarlara çarpıp çarpıp dönüyordu bana yankılar. Ben rahatsız, iyice gömülüyordum montumun içine. Oysaki sessizliğin bir parçası olmalıydım. Rüzgar, denizden gelen o güzel rüzgar okşamıyordu da kamçılıyordu yüzümü. Rahatsız değildim bu durumdan, gerçek bir nefes gibiydi, yaz güneşi altında geçirilen saatlerden sonra denize dalmanın verdiği ferahlıktı. İşte yine onlar. Şu lanet takırtılar nasıl da harekete geçirmişti güdülerini. Bir şeyler uyandırmıştı içlerinde. Hayvanlaşan bakışlar sesin geldiği yöne merakla dikiliyordu. Neredeyse kusacaktım bu durum karşısında. Korkudan çok bir nevi iğrenme bütün vücudumu sarıyor,sarsıyordu. Adımlarımı büyülttüm ve hızlandırdım. Nihayet ışığa vardım ve altında durdum. Şimdi zamanıydı işte. Işığın altı en zor zamandı. Koluma asılı çantamın içinde arandım. O pürüssüz mermeri, üstüne oyulmuş gülümseyen koca dudağı hissettim parmak uçlarım altında. Hemen kavrayıp çıkardım ve biraz öne eğilip alışkanığın verdiği çabuklukla takverdim maskeyi. Tam yüzüme göreydi bundan bir an bile şüphe duymazdınız. Artık rüzgarı hissedemiyordum ama o karanlık sokak geride kalmıştı. İki adım sonra insanların arasına karışmıştım, maskeli baloya varmama az kalmıştı.

10 Aralık 2011 Cumartesi

İstanbul

Adımlarımı izliyorum ve hep aynı komutu veriyorum kendime ,dışa doğru bas, biraz fazla dışa bas.
küçüklüğümden beri içe doğru kayan sağ ayağıma konsantre olmuş onu eğitmeye çalışıyorum. Minik
ayaklarımın yanısıra giden o büyük adamın ayaklarını izlediğimi anımsıyorum. İçe basma kızım dışa doğru bas.
O cilalı ayakkabılar, hangi ayağı taşıyorsa o yöne basardı. Bana yetişkin ve itici gelirdi.
Şimdi ne çirkin buluyorum edindiğim alışkanlığı.
Binanın önüne vardık nihayet, gereksiz gördüğüm ve geçmek bilmeyen
o yol o mesafe tükendi sonunda. Vedalaştık, adetim olduğu üzere arkama bir kez olsun dönüp bakmadan
içeri girdim, asansörün kapısını tuttum ve birdenbire- neredeyse istemsiz diyeceğim- kafamı geldiğim yola çevirdim.
Dönüşüm gibi ani, yoğun bir yalnızlık, terk edilmişlik vurdu yüzüme. Issız sokaktaki ağaçların ardına saklanmış cılız lamba, yaprakları oynaştıran rüzgarla birlikte bana oyun yapıyordu. Kaldırımda yüzeyi hafif hafif oynayan
bir deniz gördüm. Nereden bileceğim orada kimseyi görememenin beni böyle ürperteceğini. Eve çıktım ve varlığını unutmuş
olduğum o lanet sağ ayağım içe basa basa dolandım,düşündüm. Nihayetinde avuçlarımı açtığımda ellerim un ufak döküldü yerlere. Ve işte! Sen de parçalandın öbür hikayeler gibi. Dağıldın ,
yok ettin beni alıp götürdün! Böyle böyle ne yapalım. Yine gitmek gerekecek alın götürün beni buradan diye
yalvaramayacağıma göre.. Dank etti bana, bu kafa hiç doğru çalışmayacak. Ne yapalım? Yeni
 hikayeler yaratmak gerekecek. Yoksa uyuyamam efendim,
nasıl uyunur bu kırıkların çıkıkların arasında. Yüzüme bile bakamam, boynuma dolanan yılanlar keyifle tıslarken.
Hadi hoşçakalın şunun şurasında beni göreceğiniz birkaç yüz gün daha kaldı.

9 Aralık 2011 Cuma

hoptiripitaknaktaklap

Şu an seneler öncesinden kalan emektar laptopumun başındayım. O zamanlar dinlediğim şarkılara bakarken diyorum ki yani bunalıma girmemek mümkün mü bunlarla? Listeden birkaç örnek vereyim.
Epmyrium-  dying brokenhearted
Entwine- safe in a dream
Iamx- missile
Eloy- awakening
Theatre of tragedy- a distance there
Apocalyptica-  bittersweet 

Valla yazarken bile daraldım. Şimdi eski halimin karşısına çıksam "Evladım ne bu böyle dinlediğin? Aç Justin aç Rihanna aç kop kop hadi bakayım göreyim seni! Ha şöyle...Bunalım bunalım filmler izleyip evde duracağına çık dışarı, arkadaşlarınla piknik miknik yap. İçme çocuğum içme daha gençsin ne derdin var?Bırak elinden o bardağı yeşil çay iç kuzuuum!"
Hoş bunları bana diyenler zaten yok muydu, vardı elbet. Kafama vura vura anlatsalarmış. Sigara içtiğimi görmezden geleceklerine kafam terlik falan fırlatsalarmış. Suçu onlara atıyorum sanmayın ama evet atıyorum gençtik cahildik kardeşim. Şu yaşımda disiplin taraftarı oldum kendi halime içlenmekten. Heheeyt! At kadehi elindeeen bin parçaya bölünsüüün dökülsün meyler yereee hatıralar gömülsüün!