5 Kasım 2011 Cumartesi

saçma bir uydurmaca bir atmaca

Gıcırdayan tahta kapıyı itekleyip içeri giriyorum. Loş, gürültülü ve kalabalık.Sigara dumanından göz gözü görmüyor. Herkes yine son derece ahmak. Müzikler de bok gibi. Yine keyifsiz bir akşam anlayacağınız. Pencere kenarına gidip duvara yaslanıyorum ve dışarıyı izliyorum kollarım sımsıkı birbirine kenetlenmiş halde. Arkadaşlarım beni birileriyle tanıştırıyor herkes gevşek gevşek elimi sıkıyor, kimsenin yüzüne bakmıyorum doğru düzgün. Sonunda bir el sımsıkı kavrıyor avcumu, meraklı gözlerim aniden kalkarak kimmiş bu diye dikiliyor karşıdakinin yüzüne. Çarpılıyorum, düşüyorum, dağılıyorum sanki o an. Hayatımda hiç bu kadar siyah, bu kadar koyu gözler görmemiştim. Keşke daha iyi tarif edebilsem , bir yolu olsa bunun. Okyanus etkisi gibi. Aynada gittikçe çoğalan görüntümü yakalamaya çalışıp sonsuzluğun içine düşmek gibi. Sonu olmayan bir kuyuya bakıp başım dönerek yuvarlanmak, gondola bindiğimde içimin çekilişi, tam uykuya dalacakken düşüyormuş hissiyle sıçramak, döne döne giden içine çeken girdaplara düşmek...  "Merhaba" diyor "İyiyim" diyorum sonra utanarak başımı öne eğiyorum. Hem Yakışıklı Hem Espirili Aynı Zamanda Çapkın Olmayan Entelektüel Çocuk gülüyor evet evet bana gülüyor! "Ne konuda iyisin?" "Çok iyi gazete okurum." Kısa bir an düşünüyorum. "Evet bir de iki saniyede en toplu odayı darmadağın edebilirim." Gözleri yarı hayran yarı şaşkın açılıyor-belki de meziyetlerimi böyle sıralayarak kendimi hemen övmemeliydim- "Vay etkilendim gerçekten. Benimle evlensene?" "Olmaz evliliğe karşıyım saçma buluyorum." "Eğlenceli olur hadi gidelim" Elele yürüyoruz sokakta, çok sevimliyiz. O gün her şeyi ama her şeyi, kendime ait ne varsa, bırakıyorum. Geçmişimi geleceğimi hayallerimi düşlerimi derslerimi odamı  arkadaşlarımı sokağımı depresyonlarımı mutluluklarımı posterlerimi babaannemin resmini mumlarımı dergilerimi kıvrılıp bükülmüş çizilmiş kitaplarımı kendim monte ettiğim masamı sandalyemi gömme dolabımı giydiğim giymediğim eski yeni güzel ve beni çıldırtan kıyafetlerimi filmlerimi laptopımı telefonumu koltuğa uzanmış televizyon seyreden canım annemi tek başına yürüyen babamı işten yorgun argın dönen ablamı gidilmiş gidilmemiş ve gidilecek tiyatrolarımı loş banyoyu...hepsini hepsini terk ediyorum. Sadece bir çift karanlık göz alıyorum yanıma.
İkimize ait, bu yeryüzünde hiçbir şeyin olamayacağı kadar sağlam surlarla çevrili bir gezegen yaratıyoruz.. Birçok yer geziyor, değişik şeyler tadıyor kimi zaman aç kalıyoruz, üşüyoruz, sırılsıklam terliyoruz. Birçok değişik insan tanıyor  her gece farklı bir yerde uyuyor tehlikeler atlatıyor ve çok, çok gülüyoruz. Bazen  bağıra çağıra ağlıyorum o da bana sarılıp hıçkırıyor, sarsılıyor. Sohbet ediyoruz. Ama asla, asla önceki hayatımızdan, geçmişten bahsetmiyoruz. Hiç konuşmadan saatlerce birbirimizin gözlerini incelerken, hep o siyahlığın içinde neler vardır diye hayal ediyorum. Ona hayatlar uyduruyor, başrolü oynadığı hikayeler kurguluyorum. Sormadım hiç sormadım, merak etmediğimden değil ama bilmek istemediğimden. .Korktuğumdan. Bir ömürlük zaman geçirdikten sonra ben daha hala merak ediyorum onun ne çeşit ne denli ağır bir mutsuzluğu vardı ki hiç tanımadığı biriyle gitmeyi göze aldı? Neler gördü, uçurumundan ne kadar çok acı ve gözyaşı yuvarlandı acaba? Birini sevmiş miydi?
Şimdi sıcak sudan mıdır yaşlılıktan mı buruşmuş parmaklarıyla yüzüme dokunuyor...
Ben hala kendimi dipdiri, genç hissediyorum ve ona gülümsüyorum. Yine o tanıdık gözlerde hipnotize oluyorum, bir ışık ararcasına simsiyahlığa bakarken kendi yansımamı da görüyorum. Bu kez ben de varım o gizemli büyülü sonsuzlukta. Sarhoş oluyorum mutluluktan.
Şimdi bu gaz yağı kokan soğuk odada birazdan yanına uzanacağım ve fazla yaşlanmadan, hastalanmadan sadece bir alev evet ufak bir kibritle ne varsa bütün sırları, yolları aydınlatacağım. Bir anlık, sonra uykuya dalacağım ve zamanın yaşanan başka bir anına düşeceğim, bu kez o olacağım.
Şirince,Türkiye. 2020

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder